Başbakan, dersaneler ve Fethullah Gülen...
6013 defa okundu,
ABD`DEN `SENSE OF HUMOUR`LU MUZİP BİR MATEMATİKÇİNİN BAŞBAKANI`MIZ DERSHANELER KONUSUNA YAKLAŞIMINA YAKLAŞIMI VE FETHULLAH GÜLEN

1. Gelen bu mektubu 4-5 kez okudum.

2. Bazı yerlerini anlamakta zorlandım.

3. Ama kelimelerle yapılan dans ve ele alınan konunun 2 + 2 = 4 netliğinde anlatımı da ayrıca çok hoşuma gitti.

4. Hâlbuki Türkiye'de 2 + 2 = ? Olduğu bile alırken ve verirken farklılıklar gösterebiliyor...

5. Yazı başlangıçta az sıkıcı gibi gelse de / olsa da, lütfen sonuna kadar okuyun.

6. Çünkü anlatım; bir bulmaca çözme rahatlatıcılığında ve zevk verici.

7. Bir o kadar da düşündürücü...

8. yazılanların içinde bazı İngilizce tanımlamalar ve kelimelerin geçmesini karşıdaki kişinin ukalalığına vermeyin. Sürekli bu şekilde kendi aralarında konuştukları için, bu anlatım akıcılık ve net olma açısından aslında çok yararlı ve yerinde...

9. Mektup İngilizce 'Q' klavye ile yazıldığı için, 'ı', 'ö', 'ü', 'ş', 'ğ', yoktu ve ben Türkçeleştirmeye çalıştım.

10. Zaman zaman okuduğunuzda anlam kaymaları oluyorsa, bu hatalar mektubu yazan kişiden dolayı değil benden ötürü olmakta.

11. Matematikçi kafası ve yaklaşım tarzının her zaman çok iyi sonuç veriyor şeklinde bir düşünce sistemi de doğru olmayabilir. Ben Dr. Ali Çalışkan'ın kafa yapısı ile düşünmenin harika, Dr. Ali Yurtsever'in mantığıyla olaylara bakmanın güzel, Dr. İsa Saraç'ın yaklaşımı ile müdahale etmenin de felaket olduğunu -İngiltere örneklemesi ile- yaşayanlardanım / bilenlerdenim...

12. Her neyse, gelen mektup aynen şöyle;

'...Selamlar Hocam,

Sanırım son dönemde olanlar karşısında sesinizi yükseltme ihtiyacı hissettiniz. Çünkü son dönemde inceden yazmıyorsunuz. Çünkü artik 'Muhafazakâr Şef' tabirini bile kullanıyorsunuz. Size dün bir yazı yazmıştım. Sonra bu yazıdan vazgeçtim. Ama içiniz yanmasın hocam. Size sizin benden iyi bildiğiniz bir dille, hem de sosyal bilimci olmamama rağmen, sosyal bilimlerdeki bir tartışma ile katılmak istedim.

Belki bu yazıda gecen tanımlar bugün sosyal ve siyasi ve de derin alanlarda neler olduğunu tanımlamak adına faydalı olur diye düşünmekteyim. Tabi daha önce de rica ettiğim gibi ismimi lütfen eklemeyin. İnanın bunu siyasilerden çekindiğim için değil, sizin yazıları okuyan diğer dostlarımdan "yine döktürmüşsün" esprileri (biliyorlar bir haltan anlamadığımı ve de dalga geçiyorlar) duymamak için rica ediyorum.

Biz matematikçiler tanımları çok severiz. Size bir matematikçi edası ile bir kaç tanım yapmalıyım öncelikle:

Tanım 1: Grassroots movement: Politika dışı, sivil yollardan, halkın katilimi ile ortaya çıkan bir sosyal harekete verilen isim.

Tanim 2: Political Movement: Politika içi, politik yollardan, halkı politika üzerinden kendisine katılmaya teşvik eden sosyal harekete verilen isim.

Tanım 3: Turfing: Grassroots yapılanmalarda hareketin idealleri ve yapmak istedikleri sivillerce sivillere anlatılır. Turfing (turf: sahte çim demek. Büyükşehir belediyespor'un turf sahası vardı) aslında grassroots olmayan bir hareketin sanki grassroots muş gibi gösterilmesi demek.

Şimdi de yukarıdaki bu tanımlamalardan hareketle;

Yorum 1: Bir hareketi, sadece yukarıda bahsi gecen tanımlardan birisi üzerinden tanımlamak yanlıştır. Yani hareket sosyal veya siyasi değişikliklere gidebilir.

Tanım 1 için örnek: İlahi dinlerin hepsi (kısaca İslam) bir Peygamberin (sav) etrafında gelişir. Siyasi yapı halini aldıklarında da, onlar aslında grassroots yapılarından vazgeçmezler. Çünkü bunlarda asıl olan siyasi yapı değildir. Yine hizmet hareketi de çok ufak ayrıntılar dışında böylesi bir şekildedir..

Tanım 2 için örnek: Her siyasi hareket bir movement değildir. Ama eğer örnek vermek gerekirse, AKP büyük oranda political movement örneği olarak bahsedilebilir (son döneme kadar).

Tanım 3 için örnek: Amerika'da İslam'ı ve Müslümanları terörist göstermeye çalışan bir kesim Başkan Obama'nin yaptırdığı akademik çalışma ile ortaya koyulmuştur. Yine ülkemizde darbe yapılmadan önce darbe yapılması adına ortam ve kamuoyu oluşturmak için yapılanların hepsi de birer turfing örneğidir.

İsterseniz biraz da sosyal gerçeklerden bahsedelim:

Gerçek 1: Bir sosyal hareketin yapmak istediği şeyde muvaffak** olmasının ilk şartı fedakarlıktır. (Bakınız: Lenin ve Rusya'da yapılanan komünist rejim.) Tersi ile söylersek, bir sosyal hareket basarîli olmak için, sahip olduğu kadroların zenginleşmesi ve güçlenmesi üzerine kurulu bir düzenle muvaffak olamaz.

(**: Burada muvaffak olmak gayelerine ulaşabilmek manasına kullanılıyor.)

 

Gerçek 2: Bir sosyal hareketin halkın geneli tarafından kabul görmesinin ana şartı hareketin çıkış noktasının ve savunduğu ideallerin "insani" (hakikatperver de diyebiliriz) olmasıdır.

Gerçek 3: Bir sosyal hareketin genel olarak gelişimini, onun inclusive-exclusive arasındaki spektrumun neresinde olduğu belirler. Hiçbir hareket tam olarak inclusive veya exclusive olarak bir yere gelemez.

(exclusive: kendisi gibi olmayanları dışlayan, inclusive: olduğu gibi kabul eden. PKK mesela exclusive'dir. Demokratik sistemlerde siyasi hareketler genelde inclusive olmalıdır.)

Gerçek 4: Bir sosyal hareket için büyüdükçe exclusive'den inclusive'e kaymak çoğu zaman iyi bir işarettir. Zıttı ise kötü işarettir. İkinci grup bir yerden sonra artık destek bulamamaya başlar.

 

Gerçek 5: Hedefe varmada kullanılan metod çok önemlidir.

 

Simdi bir de bunları neden yazdığımıza gelelim.

 

1. Hizmet hareketi başlangıçtan itibaren grassroots bir harekettir. Onu baslangicta exclusive yapan kendisini koruma iç güdüsüdür, asla başkalarını dışlama gayreti değildir. Zamanla hareket halka maloldukça inclusive yapı kazanmıştır. Kazandikca da halka malolmuştur. Neticede izlenen yol: Nurcular--> Nur Cemaatleri --> The Cemaat -- > The Camia olmuştur.

 

Denilebilirki grassroot hareketler belli bir eşikten itibaren siyasi sorumluluklar da taşırlar. Bu sorumluluk 'Hizmet' hareketinde kendisini 12 Eylül oylamasında ve bir ölçüde de demokratik anayasa adına son seçimde kendisini bu harekette göstermiştir. İşte bu yüzden pragmatik yapısına rağmen political movement havası verilmiştir. Yine hizmet hareketinin sürekli hedefte olması sonucu yaptığı Public Relations (PR) çalışmalarının turfing olarak algılanması da yanlıştır.

 

2. Milli görüş hareketi ise aslında political movement olmasına rağmen çıkış noktası hakkı yenilen bir kesimi temsil olduğu için, aslında grassroots motifler sergiler. Bakılınca aslında bir bakarsınız milli görüşçü olunur, bir de bakarsınız gömlek çıkarılır. Sonra yeniden milli görüş gömleği giyilir, çıkarılır, giyilir, çıkarılır ..... Sonuçta ortaya çıkan exclusive-inclusive arasında gidip-gelmekten ibarettir. Yani bir devamlılık yoktur.

 

3. Metodolojik olarak hizmet hareketi, genelde RNK ölçülerine Hocaefendi'nin ve istişarenin verdiği yorum ile hareket eder. Milli görüş ise sanırım en büyük sorunu metodolojik yaklaşımında yaşar. Onun kurucularının çıkış noktasından ziyade, metodundan etkilendikleri ve de örnek aldıkları İran İslam Devrimi Türkiye halkının dokusu ile uyuşmamaktadır. Ne yazık ki bazı mut'a nikahları ve de siyasete katılanların zenginleşmesi ise İslam'dan ziyade İran'dan etkilenmenin sonuçlarıdır. Yani metodolojik farklılaşmalar vardır. Problem olan yerlerde ise güçlenen siyasi liderin keskin tavırlar sergilemesi ise çok normaldir (Erbakan'ın Müslüman bize oy vermek zorundadır tutumu ve Erdoğan'ın son dönemlerdeki çok sert çıkışları buna örnektir.)

 

4. Turfing adına AKP olarak görünür olarak yapılan fazla bir şey yoktur aslında. Ya da şöyle demek daha doğrudur. Siyasetin rengi, sahte çimin rengini örtmektedir. Ama AK Parti'nin siyaset dışı adımları ve yapılanmaları içindeki cemaatleşmesi ya kurulan bir hayaldir, ya da turfing adına adımlar atılmasıdır. Camia'nın ve diğer cemaatlerin kotu gösterilmesi turfing örnekleridir. Yarın eğer yurt dışında okullar açılacaksa, dershaneler kapatılacaksa, Süleyman Efendi Cemaatine alternatif Kuran Kursu yurtları kurulacaksa, ... sa, ...sa, ...sa, bunun için grassroots içinde yetişmiş ve derdi insan yetiştirmek olan kadrolara ihtiyaç vardır. Bu öyle tayin yaparak yapıl(a)maz, hükümet içi yapıldığı gibi. Hem sanırım Vahhabi hareketinin yaptığı gibi siyasi cemaatleşmeye gidip bunları yaparsanız da, bunu yaptığınız yerlerdeki çoğu Müslüman sizden uzak durur. Müslüman olmayanlarsa sizden nefret duyar.

 

5. Acı bir gerçekten bahsetmek gerekirse bugün AKP'ye oy veren halkın ciddi bir kesiminin bir şekilde etkilendiği Nakşibendi tarikatları, Süleyman Efendi Cemaati gibi cemaatler ve de The Camia küstürülmüştür. Ne yazık ki, solcu bir çok dostumun yanında daha ilk günden beri söyleye geldiğim ALTERNATIFSIZLIK yüzünden bugüne kadar verilen oylar yanlış anlaşılmıştır. Daha son seçim öncesinde (ben oyumu seçimden önce sınırda vermiştim) dostlarıma söylediğim "demokratik anayasa" için oy verdiğim ve AKP'den başka Türkiye'de seçilebilirliği olan demokratik anayasa savunucusu parti olmaması gerçeği, bugün bana hüzün olarak dönmektedir. Hatta bir CHP'li dostuma söylemiştim: "Eğer demokratik anayasayı geçirmezler ise benden bir dahaki seçime oy filan alamazlar" diye. O gün bunu söylerken demokratik anayasanın geçirileceğini ümit etmiştim ama bugünleri de fark etmemiştim.

6. Milli Görüş ile Camia arasında geçmişten gelen 28 Şubat döneminde açıkça ortaya çıkan bir uyuşmazlık vardır. Bu uyuşmazlığın tek kaynağının önceleri metodoloji olduğunu düşünüyordum. Lakin siyasi gücü elde ettiği andan itibaren (bakınız Refah-yol) Milli Görüş'ün Camia'ya karşı tavır alması ve onun aleyhine gizli veya aleni adımlar atması, bana çok düşündürücü geliyor. Sanırım Milli Görüşün bu tavrının ana sebebi Camia'yı kendisine rakip görmesi diye düşünsem de, tam bir açıklamam yok.

7. Milli görüşün grassroots geçmişinden gelen fedakâr kadroları olduğunu zannediyorum. Lakin bu kadrolar sanki siyasete feda edilmiş gibi duruyor. Dahası bugün Hocaefendi'nin kendi kardeşlerinin *** ve akrabalarının maddi muhasebelerini bizzat takip ettiğini ve dahası masumane bir ticari adim dahi atmalarına engel olduğunu bildiğim halde, ayni şeyin AKP ve üst kadroları için geçerli olmadığını biliyoruz. Bu hakiki fedakârların çekinmesi için yeter de artar bile.

 

(***: Bir gün sabah namazının çıkmasına çok az kala pokono dağlarına vardık. Bize kapının yanındaki bir kulübeyi gösterdi kapıcılar namaz kılmamız için. Yaşlı, fakir, her hali ile köylü bir amca kalıyordu o sefil yerde. Kendisi bize seccade serdi ve sobasının üstündeki çaydan verdi yanlış hatırlamıyorsam. Sonradan öğrendim ki, o zat Hocaefendinin biraderi imiş. Kendisini ziyarete gelmiş ve o ziyareti sırasında da kapıcılık yapıyormuş ve o kulübede kalıyormuş. Aklıma geldikçe hep hüzünlenirim o sahne.)

Şimdi düşüncem çok dağıldı. Burada duracağım.

Babanıza hürmetlerimle,

SON NOT: Hocam nedense belki ateşe uzak olduğumuzdandır, öyle benim ve buradaki bir çok arkadaşımızın ruhu çok daralmıyor. Bizlerin tek korkusu ise "siz hakkini veremezseniz sizin yerinize hakkini vereni getiririm" ikabi ve de Üstad'ımın "zalim Allah'ın kılıcıdır...."  cümleleri vesselam...' denilerek mektubunu sonlandırıyor.

Ben de, siz gibi, bu mektubun devamını merak ve hasretle bekleyeceğim... Ama beklerken de matematikçiler hakkında şunları okuyor olacağım;

1. 'Bir mühendis, bir fizikçi ve bir matematikçi İskoçya'da trenin penceresinden bakarken siyah bir koyun görürler, mühendis hemen atılır; 'İskoçya'daki tüm koyunlar siyah' der. Fizikçi söze karışır; 'İskoçya'daki bazı koyunlar siyah' der ve matematikçi son noktayı koyar: 'İskoçya'da en az bir tarafı siyah olan en az bir tane koyun vardır.'

2. Ya da; 'Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir biyolog bir kafeye oturmuş karşıdaki eve bakarlarken eve iki kişi girdiğini görürler. Bir müddet sonra evden üç kişi çıktığını gördüklerinde olayı şu şekilde yorumlarlar. Fizikçi: 'Gözlem hatası yaptım.' Biyolog: 'İçerde ürediler.' Matematikçi: 'Eve bir kişi daha girerse içerde hiç kimse kalmayacak.'

3. Veyahutta; 'Balonla seyahat etmekte olan bir grup yolunu kaybeder ve biraz alçalarak aşağıdaki kişiye yaklaşırlar. İçlerinden biri aşağıya bağırır: 'Heyyy!.. Şu anda nerdeyiz?' Aşağıdaki şahıs onlara şöyle bir bakar ve biraz düşünüp dalgın dalgın cevap verir: 'Bir balonun içinde ve oldukça alçaktasınız.' Balondaki adam doğrulur ve arkadaşlarına: 'Biliyor musunuz bu adam matematikçi' der. Bunun üzerine balondaki diğer şahıslar bunu nerden anladığını sorduklarında ise şöyle yanıtlar: 'Birincisi, çok düşündü, ikincisi söylediği şey kesin olarak doğru... Üçüncüsü ise sanki söyledikleri bir işe yaramıyor gibi...'

Benden söylemesi... Mektubun devamını  da bekliyorum... Aksi halde, sizden yeni mektubunuz gelene kadar, ben matematikçi fıkraları okumaya devam edeceğim.

Twitter: @onderaytac

E-mail: tarafim@gmail.com

http://www.medyafaresi.com/yazi/957/onder-aytac-basbakan-dersaneler-ve-fethullah-gulen.html#.UFHjjYBB-m0.twitter