A. POPULASYON GENETİĞİ
Belirli bir bölgede yaşayan aynı türün fertleri topluluğuna populasyon
denir. Burada populasyonlardaki karakterlerin hangi oranlarda
görüldüğünü sonraki nesillerde ne gibi değişmeler olduğunu öğrenmeye
çalışacağız.
1. Genler ve Populasyonlar
Bir populasyonda bir karakterin hangi oranda bulunduğunun veya
yeni oluşacak bireylerde o karakterin görülme şansının hesaplanabilmesi
için bazı değerlerin önceden bilinmesi gerekir. Bunları öğrenmek için
ise, populasyonda bir birey veya bir aile yerine bütün bireylerin
incelenmesi gerekir.
Gen Havuzu Nedir?
Genetikçi, populasyondaki fertlerin bütün genlerinin bir havuzda
toplandığını düşünür. Bu havuz erkek fertlerin ve dişi fertlerin
genlerinin toplandığı iki ayrı havuzdan meydana gelmiştir. Kısaca, bir
populasyonun bütün genlerine gen havuzu diyebiliriz.
Gen Frekansı : Bu büyük gen havuzunda bir genin bulunma sıklığı (% oranı) o genin frekansını belirler. Bir karakterle ilgili genlerin frekansları toplamı daima 1'e eşittir. p, baskın genin oranını; q ise çekinik genin oranını belirtirse, (p + q = 1) dir.
Aynı türe ait bile olsa farklı populasyonların gen havuzları ve gen frekansları farklıdır.
Baskın ve çekinik genlerin frekansına etki edecek kuvvetler (faktörler) olmadığı taktirde; populasyondaki her bir alelin veya genotipin % oranları dölden döle değişmeden aktarılır. p2, AA birey oranını; 2pq, Aa birey oranını q2 ise aa birey oranını gösterecek olursa, (p2 + 2pq + q2 = 1) olur.
2. Gen Oranının Değişmesi
Bir populasyondaki genlerin frekansını etkileyen kuvvetler yoksa
populasyon dengededir, gen frekansları ve birey oranları sabittir.
Populasyonlardaki denge uzun süre kalamaz. Gen frekanslarını etkileyen
faktörler her zaman bulunabilir.
1. Mutasyonlar : Bir populasyonda her kuşakta az miktarda da
olsa mutasyonlar meydana gelebilir. Bir genin aleli mutasyona uğradığı
zaman, bu mutasyon yararlı ise populasyonda devam eder. Dolayısıyla gen
havuzundaki frekansı da değiştirmiş olur. Ancak bir müddet sonra gen
havuzu tekrar dengeli hale gelir.
Eğer gende zararlı bir mutasyon meydana gelmişse, fert öleceği için bu gen kaybolacaktır. Bu durumda da gen frekansı değişir.
a. Kromozom Sayısı Mutasyonları : Mayoz bölünmede gerçekleşen
ayrılmama sonucu kromozom sayısı artar ve azalır. 2n-1, 2n+1, gibi
kromozom sayısına sahip bireyler bu yolla oluşur.
b. Kromozom Yapısı (Gen) Mutasyonları : Kromozomlar üzerinde
dizilmiş bazı genlerin kaybolması, koparak başka kromozoma yapışması,
aynı yere ters dönüp yapışması, gibi durumlardır.
c. Nokta Mutasyonlar : Bir genin yapısındaki nükleotidlerin değişmesi, kaybolması, yerine yanlış nükleotid bağlanması gibi durumlarla ortaya çıkar.
Mutasyonlar genel olarak zararlı ve öldürücüdürler. Kalıtsal
olabilmeleri için; üreme hücrelerini etkilemeli, ya da gelişmenin erken
döneminde gerçekleşmelidirler.
2. Seleksiyon : Gen frekansının değişmesinde diğer bir etken de
seleksiyondur. Seleksiyon çevreye uygun varyasyonlara sahip bireylerin
seçilip, diğerlerinin elenmesidir. Bazı genlerin frekansı artar
bazısının azalır. Örneğin hemofili hastalarının, toplumda yaşama ve
çocuk sahibi olma ihtimalleri azdır. O halde hemofili geni populasyonda
seleksiyona uğramaktadır. Ancak hemofili alellerinin frekansı hiç bir
zaman sıfır olmaz. Çünkü, mutasyonun etkisiyle normal aleller hemofili
aleline dönüşebilmektedir.
3. Migrasyon (Göçler = Gen akımı) : Bir populasyondaki belirli
karakteri taşıyan fertler bazı durumlarda diğer bir populasyona göç
edebilirler. Böylece bir populasyonun gen havuzundaki bir genin
frekansı azalırken diğer bir populasyonun gen havuzundaki genlerin
frekansında artış meydana gelebilir.
4. İzolasyon : Tabiattaki populasyonlar arasında genetik,
fizyolojik, ekolojik ve davranışla ilgili çeşitli izolasyon
mekanizmaları vardır. Ancak bunların arasında en önemlisi coğrafik izolasyondur.
Populasyonlar coğrafik olarak ayrıldıkları zaman bulundukları çevrede
yaşamlarını sürdürebilmeleri için, mutasyon ve seleksiyonla farklı gen
havuzları oluştururlar. Uzun bir süre sonra bu populasyonlar artık
birbirleriyle çiftleşemeyecek derecede farklılaşmışlardır. Bu durum
yeni alt türlerin ortaya çıkmasını sağlar.
5. Aile İçi Evlenmeler : Bu tip evlenmeler, resesif genlerin bir
araya gelmelerine yani homozigot hastalıklı fertlerin ortaya çıkmasına
neden olabilir. Bu tip hastalıklar öldürücü ise, böyle bir evlenme
resesif genin populasyondaki frekansını azaltır.
B. EVRİMLE İLGİLİ GÖRÜŞLER
Evrim, canlıların uzun bir zaman içinde geçirdiği ve geçirmekte
olduğu değişiklikleri ifade eder. Evrimci görüşe göre, yeni türler eski
türlerin tesadüfen ve zaman içinde değişmesiyle meydana gelmekte; bu
değişme olayı günümüzde de devam etmektedir.
Başka bir ifadeyle, evrimciler, türlerin sabit olmadığına ve devamlı
değiştiğine inanmamaktadırlar. Evrimcilere göre günümüzün canlıları,
çok basit ve ilkel bir veya birkaç ortak atadan, milyonlarca yılda
evrimleşerek meydana gelmiştir.
Tabiattaki türlerin kendi içinde bazı değişmeler gösterdiği tespit
edildiği halde, bu değişmelerin, bir türü başka bir türe dönüştürdüğüne
ait örneklere rastlanamamıştır.
1. Lamarck’ın Görüşleri
Bu bilim adamı, çevrenin etkisiyle canlılarda meydana gelen
değişmelerin daha sonraki nesillere geçebileceğine inanmıştır.
Lamarck’a göre, bitki ve hayvan türleri, çevre şartlarının etkisiyle
değişebilmektedirler.
Lamarck, “Zoolojinin Felsefesi” adlı eserinde, çevrede meydana gelen
değişikliklerin türleri etkilediğini ve her türün bu etkiye içten gelen
bir değişiklikle cevap verdiğini belirtmektedir.
Şekil : Lamarck’a Göre Zürafalar Yüksek Ağaçlardaki Yaprakları
Yerken Boyları Uzamıştır.
Lamarck, canlıların çevre şartları ile “sonradan kazanılan
özelliklerin yeni nesillere geçtiği” ve “kullanma ve kullanmama”
prensiplerini savunur.
Buna göre, eğer bir vücut parçası çok kullanılırsa gelişir ve
kuvvetlenir. Kullanılmayan organlar ise zamanla zayıflar, küçülür ve
hatta kaybolabilir.
Mesela, zürafaların boyunlarının uzun olmasını şu şekilde açıklar:
Oldukça kurak ve otsuz bölgelede yaşayan bu hayvanlar, devamlı
ağaçların uç dallarına boyunlarını uzatmak zorunda kalmışlardır. Bu
mecburiyet, zürafa soyunun daha sonraki nesillerinde de sürdürülmüştür.
Böylece uzun yıllar devam eden bu olayın sonunda, zürafaların hem ön
bacakları, hem de boyunları uzamıştır.
Kullanma yoluyla bir organizmada çeşitli vücut bölgelerinin
gelişebileceğine dair görüş inandırıcıdır. Gerçekten bugün, atletlerin
ve haltercilerin çeşitli çalışmalarla kaslarını geliştirdikleri
bilinmektedir. Bu tür değişmelere modifikasyon denmektedir.
Ancak, yapılan araştırmalar, çevre ve yaşama şartlarının etkileri ile
fertlerde görülen değişikliklerin oğul döllere geçemeyeceğini açıkça
göstermektedir. Bugünkü biyoloji bilgisine göre, ancak üreme
hücrelerinde, özellikle bu hücrelerin genlerinde meydana gelen
değişmeler nesillere geçebilir. Çevre tesiriyle vücut hücrelerinde
meydana gelen değişmeler ise yeni nesillere geçmez.
2. Darwin’in Görüşleri
Darwin’in diğer evrimcilerden farkı, fikirlerini desteklediğine
inandığı delilleri tabiattan toplamış olmasıdır. Darwin’den öncekilerin
görüşleri inandırıcı bir gözleme dayanmıyordu. Sadece fikir olarak
ileri sürülüyordu.
Darwin, dünyada yaşayan türlerin ayrı ayrı yaratıldığına inanmıyordu.
Bunların ortak bir kökenden geldiğini ve tesadüflerle değişerek
çeşitlendiğini, türlerin çok uzun zaman içerisinde başka türlere
dönüştüğünü iddia ediyordu. Türlerin “değişebilirliği” Lamarcak’tan beri bilindiği için, Darwin, sadece bu türlerin hangi mekanizma ile değiştiğini açıklamaya çalışmıştır.
Darwin’ın doğal seleksiyon görüşüne göre, tabiatta acımasız bir hayat
mücadelesi vardır. Bu hayat mücadelesinde zayıflar elenmekte, güçlüler
yaşamaktadır. Tabiat zayıfları eleyerek güçlüleri korumaktadır. İşte
Darwin, bu görüşüne “doğal seleksiyon” adını vermiştir.
Tabiatta, canlıların yaşayabilmeleri için mücadele etmek mecburiyetinde
olduklarını hepimiz biliyoruz. Ama bu mücadele, bütünüyle tabiattaki
zayıfları yok etme şeklinde görülmez.
Darwin’e karşı olan
evrimcilere göre, madem ki tabiatta zayıflar elenmektedir; o halde bize
göre çok güçsüz gibi görünen türlerin yaşaması nasıl izah edilebilir.
Tabiat içindeki en gelişmiş canlı olan insan, bakteriler için her türlü
öldürücü ilacı (antibiyotik) kullanmasına rağmen, kendisinden çok daha
zayıf durumdaki bu canlılarla mücadelede yenik düşmektedir.
Her canlı tabiatın belli bir alanında hayatını sürdürebilecek bir yapı ve özelliktedir. Ancak, “Darwin” in “doğal seçilim” hipotezi çağdaş evrimciler tarafından “belirli çevre şartlarına en uygun olan bireyler daha fazla yaşama ve döl verme şansına sahiptirler” şeklinde yumuşatılmıştır.
|
Şekil: Bir populasyonun İkiye Ayrılması Sonucu Farklı
Türlerin Oluşumu |
|