ANADOLU TÜRK EDEBİYATI
Türklerin Anadolu’ya gelmeden önceki edebiyatları
iki gruba ayrılmıştı. Arapçayı ve Farsçayı çok iyi bilen aydınların
oluşturduğu “Yüksek Zümre Edebiyatı” ve İslam öncesinden gelen sözlü
bir “Halk Edebiyatı.”
Anadolu’ya göç eden Türkler arasında aynı ayrım
devam etti. Medrese eğitimi gören aydın kesim Arap ve Fars edebiyatları
tesirini sürdürürken halk yine saz şairleri aracılığıyla Halk
edebiyatını devam ettirdi. Öyleyse biz Anadolu Türk Edebiyatını iki
grupta incelemeliyiz.
HALK EDEBİYATI
Oğuz Türkleri, Anadolu’ya dilleriyle,
gelenekleriyle, geleneksel halk edebiyatlarıyla gelmişlerdir. Ozan
dedikleri saz şairleri, Anadolu’nun gittikçe Türkleşen bölgelerinde,
gezici şairler olarak, sazlarıyla şiirler söylüyorlardı. Bunların
tarihi gelişimlerini yüzyıllarına göre inceleyelim.
13. Yüzyıl
Bu yüzyılda ele geçen eserler, daha çok fetih ve savaşlara aittir. Bunların en önemlileri İslami Türk destanlarıdır. Bunlardan
Battal Gazi Destanı, Danişmentname en ünlüleridir.
Bu dönemin en ünlü kişisi şüphesiz Nasrettin Hoca’dır. O, zekasıyla, keskin görüşleri ve zeki söyleyişleriyle, nükteleriyle dünyaca tanınmış bir filozoftur.
13. yüzyılda yaşadığı halde, halka öyle mal
olmuştur ki kendinden bir asır sonra gelen Timurlenk ile
karşılaştırılmıştır. 1208 yılında Sivrihisar’da doğan Hoca, Akşehir’de,
Konya’da medrese tahsili yapmış bir alimdir.
Bu asrın en önemli şairi, hatta Türk edebiyatının, ünü sınırları aşan şairi şüphesiz Yunus Emre’dir.
Yunus Emre
Halk diliyle tasavvufu anlatan Yunus Emre, böylece
dini Halk edebiyatı sayılan Tekke Edebiyatı’nın da kurucusu olmuştur.
Dili yaşadığı dönemin halk dilidir. Tasavvufun en zor kavramlarını bile
akıcı Türkçesiyle açıkça anlatmıştır. İki eseri vardır. Birisi Risalet’ün Nushiye adlı aruzla yazılan 550 beyitlik bir
mesnevidir. Didaktik bir eserdir. Eserde dini kavramlar ve insanın
nefsiyle nasıl mücadele edeceği anlatılmıştır. İkinci eseri “Divan” dır. Buradaki şiirlerin bir bölümü aruzla, çoğu heceyle söylenmiştir. Özellikle ilahileri bugün bile dilden dile dolaşır.
14. Yüzyıl
Bu asrın en önemli eseri Kitab-ı Dede Korkut’tur.
Dede Korkut Hikayeleri
Bu kitaptaki hikayeler Oğuz Türkleri arasında yaşamış ve yayılmıştır.
Kitapta Oğuz Türklerinin Gürcüler, Rumlar, Ermeniler ve diğer Türk boylarıyla yaptıkları savaşlar anlatılır.
Hikayelerde nazım, nesir iç içedir. Dili destansı bir dildir.
Hatta bazı yönleriyle destana benzer. Bu yüzden
“destandan halk hikayeciliğine geçiş” ürünü olarak görülür. Halkın
kullandığı dille yazılmıştır. Kimin yazıya geçirdiği belli değildir.
Kitapta geçen Dede Korkut, bilge bir kişidir. Halk arasında sözü geçen,
gerektikçe keramet gösterebilen veli bir zattır.
Bu asırdaki en ünlü şair, Yunus tarzı söyleyişleriyle ün yapan tekke şairi
Kaygusuz Abdal’dır.
15. Yüzyıl
Bu yüzyılın tanınmış ismi Hacı Bayram Veli’dir. Ankara’da doğan Hacı Bayram Veli çok güçlü bir medrese tahsili yapmıştır.
Aruzla da yazmakla birlikte daha çok heceyi
kullanmış ve dini şiirler yazmıştır. İlahileri tekkelerde zaviyelerde
dillerden düşmemiştir.
16. Yüzyıl
Bu yüzyılda sadece Tekke edebiyatının değil din dışı konularda söylenen şiirlerin de metinleri ele geçmiştir.
Ellerinde sazlarla diyar diyar dolaşan, nerede bir
güzel görürlerse ona aşık olan ve şiirler söyleyen şairler, ordularda,
kışlalarda, hudut boylarında boy gösteren aşıklar, eski halk ozanı
geleneğini sürdürmüşler ve “Aşık Edebiyatı” denen edebiyatı
yaşatmışlardır. Bunların en tanınmışı,yüzyılın sonlarında şöhret
kazanan Köroğlu’dur.
Köroğlu
Köroğlu aslında bir Celali eşkiyasıdır. Bu adı eski Türk destanlarındaki bir kahramandan almıştır, asıl adı Ruşen’dir.
Şiirlerinin çoğu kahramanlık üzerinedir. Hatta
halk arasında yayılan Köroğlu Destanı, onun kahramanlıklarını anlatır.
“Tüfek icad oldu mertlik bozuldu” sözü ona aittir.
Bu asırda Köroğlu’ndan başka Kul Mehmet, Hayali, Bahşi adlı aşıklar da vardır.
Tekke edebiyatının bu asırdaki temsilcisi Pir Sultan Abdal’dır.
Pir Sultan Abdal
Sivas’ta doğan ve orada yaşayan şair, alevi
tekkelerinde yetişmiş, coşkun bir lirizmi olan şiirlerinde aleviliği
anlatmıştır. Tekke şairleri arasında şiirlerini sazla söyleyen ender
kişilerdendir. Daha çok nefesleriyle tanınır.
17. Yüzyıl
Bu dönem Türk Halk edebiyatının altın çağıdır. Hem
Aşık edebiyatı, hem Tekke edebiyatı hem de Anonim (söyleyeni belli
olmayan) halk edebiyatı ürünlerinden birçoğu elimize geçmiştir. Tekke
edebiyatının önde gelen şairleri Aziz Mahmut Hüdai ve Niyazi Mısri’dir. Her iki şair de derin ilim sahibi kişilerdir.
Bu asırda Aşık edebiyatında büyük gelişmeler
olmuş, Divan şairlerine bile ilham verecek lirik şiirler söylenmiştir.
Ayrıca aruzla şiir söyleyen saz şairleri, kendilerini Divan şairleri
kadar başarılı saymışlardır.
Bunlar arasında Yeniçeri ordusunda bulunan ve Evliya Çelebi’nin bile dikkatini çeken
Katibi, denizci olan Kayıkçı Kul Mustafa ünlüdür.
Ancak günümüzde bile çok sevilen, şiirlerinin çoğu halk türküsü haline gelen aşık,
Karacaoğlan’dır. Şiirlerinin tümünü heceyle söyleyen, halk
anlayışını, yaşayışını şiirine en iyi şekilde yansıtan Karacaoğlan,
tabiat ve sevgililer hakkındaki koşmalarıyla tanınır.
Bu asırda dikkati çeken diğer büyük saz şairi Aşık Ömer’dir. Halk şairleri arasında en kültürlü, en yaratıcı kişi olarak tanınır.
Divan şairleriyle boy ölçüşen şair, gerçekten
onları aratmayacak tarzda gazeller, murabbalar söylemiştir. Dilindeki
sadelik ve akıcılık, onun başarısının delilidir.
18. Yüzyıl
Geçen asırda altın devrini yaşayan Halk edebiyatı
bu asırda aynı gücünü devam ettirmiştir. Divan şairleriyle boy ölçüşme,
aruzla şiir söyleme, bu devirde biraz daha yaygınlaşmıştır.
Tekke edebiyatı bu dönemde bir duraklama içindedir. Dönemin en büyük tekke şairi, aynı zamanda büyük bir alim olan
Erzurumlu İbrahim Hakkı’dır. İlahiname adlı divanında genellikle tasavvufi, kasideler, gazeller, ilahiler bulunur. Ayrıca
Marifetname adında nesir eseri de vardır.
19. Yüzyıl
Halk şiir geleneği bu asırda klasik söyleyişini
sürdürmüştür. Özellikle Aşık edebiyatının çok yetenekli saz şairleri
görülür. Bunlardan biri de Bayburtlu Zihni’dir.
Hem divan tarzı hem de aşık tarzı şiirleriyle
tanınmıştır. Çok iyi bir medrese eğitimi görmüştür. Bu nedenle divan
tarzında yazdığı şiirleri, Divan şairlerini aratmaz. Ayrıca Halk
tarzında söylediği şiirlerde tam bir aşık söyleyişi görülür.
Dönemin diğer tanınmış şahsiyeti Erzurumlu Emrah’tır.
Bunda da Divan tarzı söyleyişler görülür. Ancak bu şiirleri çok
başarılı sayılmaz. Asıl lirik şiirleri koşma tarzında söyledikleridir.
Diğer dikkate değer isim Dadaloğlu’dur. Üzerinde Divan şiirinin etkisi pek görülmeyen bu saz şairi, dönemin padişahına kafa tutan koçaklamalarıyla tanınır.
Tarihi gelişimini kısaca anlattığımız Halk edebiyatının genel özelliklerini de şu şekilde sıralayabiliriz:
-
Şiirler
çoğu zaman saz eşliğinde söylenir. Duruma göre şiir söyleyen aşıklar,
şiirleri için bir ön hazırlık yapamazlar. Bu yüzden şiirlerinde derin
bir anlam, kusursuz bir biçim görülmez.
-
Aruzla şiir yazanlar olmakla birlikte kullanılan asıl ölçü hecedir.
-
Nazım birimi dörtlüktür. Ancak çok az da olsa türkülerde ve ninnilerde üçlü, beşli söyleyişler görülür.
-
Dili tam bir Halk dilidir. Bu dilin öz Türkçe olduğu söylenemez. Ancak halka mal olmamış sözcükler kullanılmamıştır.
-
Şiirler hazırlıksız söylendiğinden daha çok yarım kafiye ve redif kullanılmıştır.
-
Nazım şekli olarak mani, koşma, varsağı, semai, destan v.s. kullanılmıştır.
-
Konu
olarak Aşık edebiyatında aşk, ölüm, hasret, ayrılık gibi duygusal
konular, doğa sevgisi, yiğitlik, zamandan şikayet işlenmiştir. Tekke
edebiyatında ise elbette konu dindir.
-
Söyleyişlerde doğa ile iç içe olmaktan kaynaklanan bir somutluk hakimdir.
-
Halk şairlerinin hayat hikayeleri ve şiirleri cönk adı verilen eserlerde toplanır.
HALK EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ
Nazım biçimi, şiirde dizelerin, nazım birimine
(beyit, dörtlük v.s.), ölçüsüne göre belli bir düzen içinde
bulunmasından doğar. Halk şiirinde kullanılan nazım biçimleri dört
grupta incelenir.
1. Anonim Halk Edebiyatı Nazım Biçimleri
Bu edebiyatın ürünlerinin kim tarafından
söylendiği belli değildir. Dilden dile dolaşarak süregelmiş ve halkın
ortak malı olmuştur.
Mani
Tek dörtlükten oluşan nazım biçimidir. Yedili hece ölçüsüyle
“aaxa” kafiye örgüsüyle söylenir. Yani birinci, ikinci ve
dördüncü dizeler kendi arasında kafiyeli, üçüncü dize serbesttir. Çok
az da olsa “xaxa” şeklinde kafiyelenen maniler de vardır.
Maniler her konuda söylenebilir. Dörtlüğün ilk iki
dizesi genellikle konuyla ilgili olmayan doldurma dizelerdir. Asıl
anlatılmak istenen, son iki dizede söylenir.
Bahçenizde dut var mı
Havada bulut var mı
Ben yarimi kaybettim
Bulmaya umut var mı
Kimi maniler dört dizeden fazla olabilir; ancak bu, çok yaygın değildir.
Kafiyelerinin cinaslı sözcüklerle sağlandığı manilere cinaslı mani denir. Bazen cinas oluşturan sözcük dize olarak alınır, bazen ise dörtlüğün başında söylenir.
Böyle bağlar
Yar başın böyle bağlar
Gül açmaz bülbül ötmez
Yıkılsın böyle bağlar
Maniler halk arasında oldukça sevilen ve yaygın olarak kullanılan nazım biçimidir. Genellikle karşılıklı olarak söylenir.
Türkü
Kendine özgü bir ezgiyle söylenen nazım biçimidir.
Çoğu zaman diğer nazım biçimleri türkü ezgisiyle söylenebilir. Bu
nedenle söyleyeni belli türküler de vardır.
Türkü hece ölçüsünün her kalıbıyla söylenir. Daha çok, yedili, sekizli ve on birli ölçüler kullanılır.
Her konuda türkü söylenebilir. Bunlar arasında
elbette aşk, hasret ilk sırayı alır. Halk arasında heyecan uyandıran
olaylarla ilgili yakılan türküler bestelenir, zamanla yurdun her
köşesine yayılır. Değişik bölgelerde değişik biçimlere göre, kimi
dizeler düşer, yerlerine yenileri eklenir. Böylece türkü, halka mal
olur gider.
Türküler genellikle iki bölümden oluşur. Birinci bölüm türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölümdür. Buna
bent adı verilir. İkinci bölüm ise her bendin sonunda tekrarlanan nakarat bölümleridir. Bunlara da
kavuştak denir. Bentler ve kavuştaklar kendi aralarında kafiyelenir.
Ninni
Annenin, çocuğunu uyutmak için kendine özgü bir
ezgiyle söylediği şiirlerdir. Belli bir kafiye örgüsü olmadığı gibi,
çoğu zaman dizeler arasında tam bir ölçü birliği de görülmez. Hatta
ninnilerin dörtlükler halinde olmayanları da vardır.
AŞIK EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ
Bu nazım biçimleri saz şairleri tarafından kullanılmıştır.
Koşma
Aşık edebiyatının en çok kullanılan ve en çok
sevilen nazım biçimidir. Hece ölçüsünün 11'li kalıbıyla 3 veya 5
dörtlük arasında söylenir.
İlk dörtlüğün kafiye örgüsü xaxa ya da aaab
biçiminde olur. Diğer dörtlüklerin ilk üç dizesi kendi arasında
kafiyelenir, dördüncü dize birinci dörtlüğün son dizesiyle kafiyelenir.
Yani cccb , dddb ...
Koşmanın son dörtlüğünde şair, mahlasını kullanır.
Koşmalar konularına göre dört grupta incelenir. Aşk, hasret, ayrılık, doğa sevgisi gibi lirik konuları işleyenlere
güzelleme; kahramanlık konularını işleyenlere koçaklama; bir kişi olay ya da, durumu eleştirenlere
taşlama; ölen bir kişinin ardından söylenenlere ağıt adı
verilir. Aslında konulara göre olan bu ayrım sadece koşma için değil
semai için de geçerlidir. O yüzden bu ayrıma nazım türleri diyenler de
vardır. Aşağıda bir koşma örneği görülmektedir.
Semai
Hecenin 8'li kalıbıyla 3 - 5 dörtlük arasında
söylenen şiirlerdir. Kafiye örgüsü olarak koşmaya benzer. Kendine özgü
bir ezgisi vardır. Semailer konusuna göre güzelleme ya da ağıt
türlerinde olabilir.
Varsağı
Hecenin 8'li kalıbıyla söylenen koçaklama tarzı
şiirlerdir. Güney Anadolu’da yaşayan Varsak boyunda yaygın olduğundan
bu adı almıştır. Kendine özgü bir ezgisi vardır. Kafiye örgüsü, dörtlük
sayısı koşmayla aynıdır. Her yönüyle semaiye benzeyen varsağılar,
onlardan, ilk dörtlükte kullanılan “bre, behey, hey, hey gidi” gibi
ünlemlerle ayrılır. Eğer bu ünlemler yoksa onu ayırmanın tek yolu
ezgisidir.
Halk edebiyatında en çok varsağı söyleyen aşık, Karacaoğlan’dır.
Destan
Halk şiirinin en uzun nazım biçimidir. 100
dörtlüğe kadar olanları vardır. Genellikle hecenin 11'li kalıbıyla
söylenir. Kafiye örgüsü koşmayla aynıdır. Savaş, deprem, yangın, salgın
hastalık, eşkiya ve ünlü kişilerin serüvenleri gibi sosyal konuların
yanında, mizahi ya da kişisel destanlar da vardır.
TEKKE EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ
Tekke ve tarikatlarda dinle, tasavvufla ilgili
düşünceleri anlatmak için, ilahi aşk, peygamber sevgisi konularında ya
da mensup olunan tarikatın özelliklerini anlatmak için söylenen
şiirlerdir.
İlahi
Allah sevgisini işleyen ya da ona yalvarmak için
söylenen şiirlerdir. Kendine özgü bir ezgiyle okunur.Yunus Emre
ilahileriyle tanınır. Kafiye örgüsü koşmayla aynıdır. 8'li hece
ölçüsüyle söylenir.
Nefes
Bektaşi şairlerin yazdıkları tasavvufi şiirlerdir.
Peygamberimiz ve Hz.Ali’ye övgüler işlenir. Hecenin 11'li kalıbıyla
olabileceği gibi 8'li de olabilir. Özellikle Pir Sultan Abdal bu
tarzdaki şiirleriyle tanınır.
Nutuk
Pirlerin, mürşitlerin tarikata yeni giren
dervişlere tarikat derecelerini, adabını öğretmek için söyledikleri
şiirlerdir. 11'li hece ölçüsüyle söylenir.
Devriye
İnsanın var oluşunu anlatan tasavvufi şiirlerdir.
Felsefi bir konuyu işlediğinden anlaşılması zordur. 11'li hece
ölçüsüyle söylenir.
Şathiye
Okunduğunda saçma sanılan sözlerden oluşan ancak gerçekte çok derin tasavvufi konuları işleyen felsefik şiirlerdir.
ARUZ ÖLÇÜSÜYLE YAZILAN HALK ŞİİRİ
NAZIM BİÇİMLERİ
Kendilerini Divan şairleri kadar yetenekli ve
güçlü göstermek isteyen bazı Halk şairleri aruz ölçüsüyle şiir
söylemişlerdir. Ancak birkaç şiir istisna tutulursa, saz şairlerinin bu
konuda başarılı olduklarını söylemek zordur. Çünkü aruz ölçüsüyle
hazırlıksız şiir söylemek kolay değildir. Aruzu kullanarak söylenen
şiirlerin yine özel ezgileri bulunur. Bu tür nazım biçimlerinin
adlarının bilinmesi yeterlidir. Bunlar Divan, Selis, Kalenderi,
Satranç, Semai, Vezn-i Aher’dir. Semainin heceyle söyleneni elbette
aruzla söylenenden çok daha yaygındır.