ANLATIM BOZUKLUKLARI
Her cümle belli bir düşünceyi, duyguyu aktarmak için kurulur. Bu cümlenin,
ifade edeceği anlamı açık ve anlaşılır bir biçimde ortaya koyması gerekir.
Ayrıca mümkün olduğunca gereksiz unsurlardan arındırılmış olmalıdır bu cümle.
İşte bu özelliği göstermeyen cümleler, anlatım bakımından bozuktur.
Bu konu ile ilgili, ÖSS’de 5 ya da 6 soru çıkmaktadır. Sadece anlamla
ilgili olmayıp dilbilgisi ile de ilgili özellikler gösterdiğinden, daha
önceki konuların, özellikle cümle öğelerinin, çok iyi bilinmesi gerekir.
Bu alanda sorulan sorular değişik özellikler gösterir. Bazen bir cümle
verilir ve “Bu cümledeki anlatım bozukluğu nasıl giderilir?” diye sorulur,
bazen de “Aşağıdakilerden hangisinde anlatım bozukluğu vardır?” şeklinde
sorulur.
Anlatım bozukluklarını anlama ve yapıya dayalı bozukluklar olmak üzere
iki grupta toplayabiliriz:
1. Anlama dayalı bozukluklar
Bu bozuklukları birkaç bölüme ayırarak inceleyebiliriz.
-
Gereksiz sözcük kullanılması
-
Cümlede belirsizlik bulunması
-
Birbiriyle çelişen ifadelerin bulunması
-
Sözcüğün anlamca cümleye uymaması
-
Sözcüklerin yanlış eyleme bağlanması
-
Mantık hatasının olması
-
Deyimin yanlış anlamda kullanılması
-
Sözcüğün yanlış yerde kullanılması
-
Bazen de bu belirsizlik noktalama işaretleriyle giderilir.
Örneğin;
“Yaşlı adamın yüzüne dalgın dalgın baktı.”
cümlesinde “dalgın dalgın” bakanın “yaşlı” olduğunu belirtmek için, “yaşlı”
dan sonra virgül gelmelidir. Aksi takdirde “yaşlı” sözü adam isminin sıfatı
olacaktır.
Bir cümlede gereksiz sözcük bulunduğunu anlamak için, sözcük cümleden
çıkarılır. Bu durumda cümlenin anlam ve anlatımında bir bozulma oluyorsa
o sözcük gerekli, olmuyorsa gereksizdir.
“Herkesi eleştirip tenkit etmek bize hiçbir yarar sağlamaz.”
cümlesinde “eleştirip” sözcüğünün verdiği anlamla “tenkit etmek” sözcüğünün
verdiği anlam aynıdır. Öyleyse bu cümlede “eleştirip” sözü gereksizdir.
Cümleden çıkarılmalıdır.
“İki kardeşten
en küçüğü arkadaşımdı.”
“Bilgili insanlardan
yararlanmayı, istifade etmeyi bilmeliyiz.”
cümlelerinde altı çizili sözcükler gereksizdir.
Cümlede böyle bir sözcük varsa, o cümle de anlatım bakımından bozuktur.
“Böyle yüksek sesle bağırmana gerek yok, sağır değilim.”
cümlesinde “bağırmak” zaten yüksek sesle konuşmak anlamındadır. Öyleyse
bu sözün anlamı içinde bulunan “yüksek sesle” sözüne gerek yoktur.
Bu belirsizlik mutlaka giderilmelidir.
Örneğin;
“Geleceğini babamdan öğrendim.”
cümlesinde “geleceğini” sözü belirsizdir. Çünkü kimin geleceği belli
değil. “Onun geleceği” de olabilir; “senin geleceğin” de olabilir. Bu belirsizlik
giderilmeli ve sözcüğün kime ait olduğu belirginleştirilmelidir.
Örneğin;
“Bana yardım ederek, işi kısa sürede bitirmeme neden oldu..”
cümlesindeki “neden olmak” eylemi daima olumsuz anlamlar verecek biçimde
kullanılır. Oysa işin kısa sürede bitirilmesi olumlu bir durumdur. Öyleyse
“neden oldu” sözü bu cümlede yanlış kullanılmıştır. Bunun yerine cümle “...bitirmemi
sağladı.” şeklinde bitirilebilir.
Örneğin;
“Bırakın patates doğramayı yemek bile yapamaz o.”
cümlesinde “bırakın” sözcüğünün cümleye kattığı anlamdan dolayı sanki
patates doğramak yemek yapmaktan daha önemliymiş gibi görülüyor. Bu yanlışın
düzeltilmesi için cümle,
“Bırakın yemek yapmayı, patates bile doğrayamaz o.”
şeklinde söylenmelidir.
Örneğin;
“Bu davranışıyla bize yarar mı sağladı zarar mı belli değil.”
cümlesinde “yarar” ve “zarar” sözcükleri “sağladı” eylemine bağlanmıştır.
Ancak “yarar sağlamak” doğru olsa bile, “zarar sağlamak” doğru değildir.
Cümle;
“Bu davranışıyla bize yarar mı sağladı, zarar mı verdi belli değil.”
şeklinde söylenmelidir.
Örneğin;
“Ayağına ayakkabı, omzuna şal, üzerine pardesü giyip dışarı çıktı.”
cümlesinde “ayakkabı, şal ve pardesü” sözcükleri “giymek” eylemine bağlanmıştır.
Oysa şal giyilmez, atılır.
“Öğretmenin anlattığı konu tüm öğrencilerin dikkatini çekmişti. Herkes
kulak kabartmış, öğretmeni dinliyordu.”
cümlesinde “kulak kabartmış” yanlış kullanılmıştır. Çünkü “kulak kabartmak”
fark ettirmeden dinlemek anlamındadır. Burada “kulak kesilmek” deyiminin
kullanılması gerekirdi.
Örneğin;
“Çocukların birbiriyle uygunluk içinde olmaları beni sevindirdi.”
cümlesindeki “uygunluk” sözü yanlış anlamda kullanılmıştır. Çünkü burada
“uyum” sözü kullanılmalıdır.
Örneğin;
“Yeni elbisemi giymiştim ki kapı açıldı.”
Cümlesinde “yeni” sözünün yeri anlatımda bozukluğa yol açmıştır. Çünkü
burada söylenmek istenen, elbisenin yeniliği değil, giymenin yeni yapıldığıdır.
Öyleyse cümle;
“Elbisemi yeni giymiştim ki kapı açıldı.” şeklinde olmalıdır.
Örneğin;
“Onun beni sevmemesinin nedeni, fikirlerini benimsememiş olmamdandır.”
cümlesinde “nedeni” sözcüğü bir olayın sebebini anlatıyor. Ayrıca “olmamdandır”
sözündeki “-dan” eki de neden anlamı veren bir ektir. İkisinin bir arada
bulunması cümlenin anlatımını bozmuştur. Cümle,
“Onun beni sevmemesinin nedeni, fikirlerini benimsememiş olmamdır.”
şeklinde düzeltilebilir.
Anlatım bozukluklarının anlama dayalı olanlarını anlattık. yapıya dayalı
anlatım bozukluklarını anlatacağız. Bu tür bozukluklar daha çok, Türkçe’nin
kurallarıyla ilgili olduğundan, soruları çözebilmek için dilbilgisi kurallarının
iyi bilinmesi gerekir. Bu tür bozukluklar şu şekilde sıralanabilir:
-
Öğe eksikliğinin bulunması
-
Özneyle yüklem arasında olumluluk-olumsuzluk uyumsuzluğunun
bulunması
-
Özneyle yüklem arasında tekillik-çoğulluk açısından uyumsuzluğun
bulunması
-
Özneyle yüklem arasında şahıs yönünden uyumsuzluğun bulunması
-
Tamlama uyumsuzluğunun bulunması
-
Ek uyumsuzluğunun bulunması
-
Etken-edilgen fiillerin bir arada bulunması
-
İsim cümlelerinde ekfiilin ortak kullanılması
Şimdi bunları tek tek açıklayalım.
Cümlede, kullanılması gereken bir öğenin bulunmaması, anlatım bozukluğuna
yol açar. Bu, daha çok ortak kullanılan öğelerde görülür. Çünkü Türkçe’de
her fiil, öğeleri aynı eklerle kendine bağlamaz.
Örneğin;
“Kardeşini yanına çağırdı, bir şeyler söyledi.”
cümlesindeki öğeleri inceleyelim: “Çağırdı” ve “söyledi” yüklemdir. Çağrılan
ve söylenen kişi ise “kardeşi” dir. Yani “Kardeşini” öğesi her iki yüklemin
ortak öğesidir. Bu ortak öğeyi yüklemlerle kullanalım. “Kardeşini çağırdı”
doğrudur; ancak “kardeşini bir şeyler söyledi.” denmez, “kardeşine bir şeyler
söyledi.” olmalı. “Kardeş” sözcüğünü iki kez kullanmamak için “ona” da diyebiliriz.
Başka bir örnek verelim:
“Arkadaşlarını pek sevmez, hatta çoğu zaman nefret ederdi.”
cümlesinde, sevmediği kişiler ile nefret ettiği kişiler aynıdır, yani
“arkadaşları” ortak öğedir. Ancak “arkadaşlarını sevmez” dense de “arkadaşlarını
nefret ederdi.” denmez; “arkadaşlarından nefret ederdi.” denmeli ya da onun
yerine geçen “onlardan” sözü kullanılmalıdır.
Görüldüğü gibi bu tür bozukluklar daha çok sıralı cümlelerde görülüyor,
ancak bileşik cümlelerde de bu tür öğe eksiklikleri görülebilir.
Türkçe’de bazı özneler olumlu, bazıları olumsuz anlamlar verir. Buna
göre yüklemlerin de olumlu, olumsuz çekimlenmesi gerekir.
Örneğin;
“Hiç kimse okula gelmedi, geziye gitti.”
cümlesinde gelmeyen ve gidenler aynı kişiler, ancak “hiç kimse” olumsuz
bir öznedir ve yüklemi daima olumsuz çekimlenir. Oysa “gitti” olumlu bir
çekimdir. Yani ikinci cümle özneyle uyum sağlamamıştır. Buna “hepsi” şeklinde
bir özne getirilmelidir.
Gerçi bu, sadece özneyle ilgili bir durum değildir. Bu tür sözcükler
başka öğe durumunda bulunduklarında da yüklem aynı özelliği gösterir.
Örneğin;
“Öğretmenimiz hiçbirimizi azarlamaz, çok severdi.”
cümlesinde, yine “hiçbirimizi” olumsuz olduğundan “hiçbirimizi severdi”
şeklinde kullanılmaz; “hepimizi severdi” olmalıdır.
Cümlede öznenin ifade ettiği şahıslarla yüklemin bildirdiği şahıs arasında
bir uyum olmalıdır.
Özne birinci tekil, ikinci tekil
(ben, sen); birinci tekil, üçüncü tekil
(ben, o); birinci tekil, ikinci çoğul, (ben, siz); birinci tekil, üçüncü
çoğul (ben, onlar) şahıslardan oluşuyorsa yüklem, daima birinci çoğul şahısa
göre çekimlenir.
“Bu işi ancak ben ve sen halledebiliriz.”
“Dışarıda sadece ben ve o küçük çocuk kalmıştık.”
“Ben ve siz yarışmada eşit durumda değildik.”
“Ben ve birkaç yaşlı adam, kahvede uzun bir sohbete dalmıştık.”
cümleleri buna örnek gösterilebilir.
Eğer özne ikinci tekil ve üçüncü tekil
(sen, o); ikinci tekil ve ikinci
çoğul (sen, siz); ikinci tekil ve üçüncü çoğul (sen, onlar); şahıslardan
oluşuyorsa, yüklem ikinci çoğul şahısa göre çekimlenir. Ancak ikinci tekil
ve birinci çoğul (sen, biz) şahıslar özne olursa yüklem birinci çoğul şahısa
göre çekimlenir.
“Sen ve annen burada ne yapıyordunuz?”
“Sen hatta hepiniz bu konuda suçlusunuz.”
“ Sen ve buradaki konukların, bize yarın gelebilirsiniz.”
"Galiba sonunda senle biz aynı sonuca ulaştık.”
cümleleri buna örnektir.
Öznenin insan ya da başka varlıklar olması da yüklemin tekil veya çoğulluğunu
etkiler. Eğer özne bitkiler, hayvanlar, cansız varlıklar ya da soyut kavramlarsa,
yüklem daima tekil olur. İnsanlar çoğul özne olduğunda ise yüklem tekil
veya çoğul olabilir.
“Kuşlar dallara kondular.” değil “Kuşlar dallara kondu.”
“Sevgiler gizli kaldıkça güzelleşirler.” değil “güzelleşir.” olacak.
“Çocuklar geldi.” şeklinde de doğrudur, “Çocuklar geldiler.” de.
Bazen özneyle yüklem arasındaki uyumsuzluk, öznenin anlamından kaynaklanır.
Örneğin;
“Nüfus sayımı bu yıl yapıldı, bir hayli artmış.”
cümlesinde “yapıldı” yükleminin öznesi “nüfus sayımı”dır, “artmış” yükleminin
öznesi ise “nüfus” olacaktır. Ancak cümlede “nüfus” diye bir özne yoktur.
Sanki nüfus sayımı, “artmış” yükleminin öznesi olmuştur. Bu ise anlamca
uygun değildir.
Sıfat ve isim tamlamalarının aynı tamlanana bağlanması anlatım bozukluğuna
yol açar. Çünkü isim tamlamalarında tamlanan iyelik eki aldığı halde sıfat
tamlamalarında tamlanan ek almaz. Dolayısıyla tamlananlar, niteliği farklı
olduğundan, ortak kullanılamaz.
Örneğin;
“Kaza yerine birçok askeri ve polis aracı geldi.”
cümlesinde “araç” sözü hem “askeri” hem “polis” sözcüklerinin tamlananı
durumundadır. Ancak “polis aracı” isim tamlamasıdır ve tamlanan iyelik eki
almıştır. “Askeri” sözcüğü ise sıfat olabilecek bir sözcüktür ve “askeri
araç” şeklinde sıfat tamlaması yapar; tamlanan da ek almaz. Dolayısıyla
araç sözcüğü ortak tamlanan olarak kullanılamaz. Cümle;
“Kaza yerine birçok askeri araçla polis aracı geldi.”
şeklinde olmalıdır.
Burada ayrıca sıfat tamlamalarında görülen bir özelliği de ifade edelim.
Türkçe’de sıfatlar çoğul anlam verirse isimler çoğul eki almaz. Bu özellik
genellikle belgisiz sıfatlarda görülür.
Örneğin;
“Geceye birçok davetliler katıldı.”
cümlesinde “birçok” sıfatı çoğul bir anlam verdiği halde davetliler sözü
de çoğul eki almıştır. Cümleden çoğul eki çıkarılmalıdır.
Cümlede eklerin eksik kullanılması cümlenin anlatımını bozar.
Örneğin;
“Her ülke, dünya devletleri arasında önemli bir yer edinmek için, ekonomik
açıdan gelişmesi gerekir.”
cümlesinde “gelişmesi” sözcüğündeki iyelik ekinin, sözcüğü nereye bağladığı
belli değil; “kimin gelişmesi gerekir?” diye sorarsak “ülkenin” cevabı gelir.
Öyleyse “ülke” sözcüğüne ilgi eki (-in) getirilmelidir.
Bazen de bu durumun tersi görülür.
“Sanatçının, topluma yararlı bir kişi olmak için, eserinde mutlaka toplum
sorunlarına yer vermelidir.”
cümlesinde “yer veren kim?” sorusuna “sanatçı” cevap verir. Oysa cümlede
“sanatçının” denmiş. Ya bu sözcükteki ilgi eki kaldırılmalı ya da yüklem
“vermesi gerekir” şeklinde değiştirilmelidir.
Bazı cümlelerde ise sözcükleri birbirine bağlayan ekler yanlış kullanılmıştır.
Örneğin;
“Senin en beğendiğim yanın, derslerine düzenli çalıştığındır.”
Cümlede öğeleri ortak olarak kullanan etken ve edilgen fiiller bir arada
bulunmaz.
Örneğin;
“Bütün yemekleri hazırlayıp bir kenara koyulmalıdır.”
cümlesinde “hazırlamak” etken “koyulmalıdır” edilgen fiillerdir. Bunların
aynı öğelerle kullanılması bozukluğa yol açmıştır. Cümle;
“Bütün yemekler hazırlanarak, bir kenara koyulmalıdır.”
şeklinde düzenlenirse bozukluk giderilir.
Sıralı isim cümlelerinde ekfiilin kullanılması da bazen bozukluğa yol
açar.
Örneğin;
“O yaşlı şair geleneklere bağlı, ama yeniliklere kapalı değildi.”
cümlesinde iki yargı vardır: Şairin geleneklere bağlı olduğu, aynı zamanda
yeniliklere de kapalı olmadığı, oysa cümlede “bağlı” sözü yüklem gibi kullanılmadığından
“değildi” edatına bağlanıyor ve böylece şairin geleneklere bağlı olmadığı
anlamı çıkıyor. Bunu engellemek için “bağlı” sözü “bağlıydı” şekline getirilmelidir.